İran’ın İç ve Dış Politikasında Türkler

İran’ın Türkler politikası cümlesinden üç farklı anlam çıkartmak gerekir. Birincisi İran da yaşayan Türk kökenli yurttaşlarına karşı tutumu, ikincisi Azerbaycan cumhuriyetine karşı dış politikası, üçüncüsü ise Türkiye’ye karşı dış politikasıdır. İran, coğrafi konumuyla, sadece siyasi değil aynı zaman da, uzak Asya ve orta doğu arasında kültürler arası bir köprüdür. Bir taraftan, doğu da, Pakistan ve Afganistan ile komşuyken diğer taraftan batı da, Türkiye ve Ermenistan ile de komşudur. Dolaysıyla, farklı medeniyetlerin bulunduğu halkların ortasında bulunmaktadır. Türkmenistan ile komşuluğu da Orta Asya’ya dolaysıyla Türk dünyasına açılan bir başka kapısıdır. Bu coğrafi ve medeniyetler ortasında ki konumu nedeniyle de,  özellikle soğuk savaş ve sonrası dönemlerinde, bölgenin önemli güçleri olan Çin ve Rusya Federasyonunun olağan üstü ilgisine neden olmuştur. İran da, hem yakın ve uzak komşularına hem de bünyesin de barındırdığı komşu ülkelerle soy bağı olan komşularına karşı kayıtsız kalmamış ve onlara yönelik özel ilgi göstermiştir. Bu bağlamda Türkiye ve Azerbaycan’a karşı da özel bir ilgisi mevcuttur. İran, bünyesinde bulundurduğu Türk kökenli yurttaşlarını Türkiye ve Azerbaycan dan uzak tutmak ve onların etkisinden çıkartmak için azami gayret sarf etmektedir. Türkiye ve Azerbaycan dan tehlike geleceğini düşünen İran her iki ülkeyle de samimi ilişki kurmaktan çekindiği gibi, her iki ülkenin rakipleriyle de işbirliği yapmaktadır. Örneğin Türkiye’ye karşı Yunanistan ve Azerbaycan’a karşı da Ermenistan ile yakın ilişi ve işbirliği içindedir. Bu durumu da İran da yaşayan Türklere izah etme ihtiyacı da hissetmemektedir. İran da ki etnik yapılanmanın iki temel halkı, Türkler ve Farslılardır. Bu iki halk, gerçekten de bin yıldır birlikte yaşamaktadırlar. Türklerin, Anadolu’ya geliş tarihi 1071 yılı olarak kabul edilse de daha önce Anadolu’ya geldikleri bilinmektedir.

Farslıların kontrolünde ki İran devleti, ülke nüfusunun etnik yapısının arz ettiği tehlikeden dolayı resmi olarak, etnik bazlı nüfus sayımı yapmamaktadır. Bugün itibariyle 80 milyon nüfusu bulunan İran’ın tahmini olarak 35 milyonu Fars geri kalan 45 milyonu ise Fars olmayan guruplardan oluşmaktadır. İran da Azeri, Türkmen ve Kaş Kaylar gibi Türk kökenliler yaşamaktadır. Türk kökenli İranlıların nüfus toplamı 35 milyonu aşmaktadır. Bir başka deyişle İran da en az Fars nüfusu kadar Türk nüfusu vardır. İran da 100 bin civarında Ermeni, 1,5 milyon civarın da Beluciler, 5 milyon civarın da Kürt ve 3 milyon civarın da Arap bulunmaktadır. Bunlara ilave olarak daha az sayı da olan, çok farklı etnik gruplar da yaşamaktadır. Bunlar, Gilekler, Mazendaralılar ve Lurlar gibi halklardır.   Fars milleti orta doğunun kadim milletlerinden biridir. Tarih sahnesine bu bölgede çıkmışlar ve devletlerini burada kurarak hep burada yaşamışlardır. Türkler ise bu bölgeye Anayurtları Orta Asya’dan göçmüşlerdir. Türklerin,  Anadolu’ya gelişinin resmi tarihi 1071’dir. Ancak Türklerin bu tarihten önce Anadolu’ya geldikleri tarihi kayıtlarda mevcuttur. Türklerin bölgeye gelişinden bu tarafa iki millet Türkler ve Farslar, hep iç içe yaşamışlardır. İran da çok sayı da Türk beylikleri ve hanedanları iktidar olup bölgeyi yönetmişlerdir. İran’ı yöneten, Türk hanedanları şunlardır, Şah İsmail’in Safavileri (1501-1736),  Afşar Hanedanı (1736- 1796), Kaçar hanedanı (1794-1925), bugünkü İran topraklarının büyük bir bölümünde hüküm sürmüşlerdir. 1925 yılında, Rus ve İngiliz desteğiyle Türk yönetimi devrilmiş ve Fars kökenli Pehlevi ailesi İran da Rıza Şahla yönetimi ele almış ve halen de İran Farslılar tarafından yönetilmektedir. Farslılar, Türklerin bölgeye gelerek güç sahibi olmaları ve kendilerini yönetmelerini doğal olarak hoş karşılamamışlardır. Türkler kendilerinden güçlü olduğu için, onlarla savaşmak yerine birlikte yaşamanın daha akıllıca ve daha uygun olacağı düşüncesiyle, bugünkü İran topraklarında yaklaşık bin yıldır birlikte yaşamışlardır. Ancak bu bin yıl için de az da olsa, sorunlar, çekişmeler ve rekabetler de olmuştur. İran’ın yerlisi olan Farslar, kendilerine komşu gelen Türkler başta olmak üzere bölge halklarından olan komşuları, Araplar, Kürtler ve diğer bölge halklarına karşı da rekabet içinde bazen dostça olmayan tavırlar takınmışlardır. Bu tavır sadece Farslılara özgü bir davranış değildir. Diğer halklar da benzer tavır içinde olmuşlardır. Bunun en son örneği 1980-1989 yılların da İran-Irak savaşıdır. Ama Farslılar bölgenin en güçlülerinden biri olmalarından dolayı diğerlerine nazaran daha yıkıcı ve daha sonuç alıcı faaliyetleri olmuştur.

 Bu makalenin konusu, İran’ın bölge de ki bütün ülke ve halklarla olan ilişkileri ve onlara karşı olan tavırları değil sadece bugün İran toprakların da yaşayan Türk kökenli halklara karşı olan tutumları ve bu çerçeve de Türkiye ile Azerbaycan’a karşı olan politikasını irdeleyeceğiz. Farslıların, Türk karşıtlığının tarihi çok eskidir. Ünlü coğrafyacı ve tarihçi Fars İbn-i Fakih-i Hamedani ( ? ölümü 903 ) 10. Yüzyılda Türkleri düşman olarak görür ve Peygamberin hadisi olarak iddia ettiği şu cümle ile “ Türklerin size sataşmasını istemiyorsanız onları rahat bırakın” diyerek Türkleri yaramaz olarak göstermek istemiştir. İran’ın en büyük şairi olarak kabul edilen Firdevsi (940-1020) en büyük eseri olan Şehnamesinde Türkler ile Farslıların mücadelesini konu almıştır. İran’ı egemenliği altına alan Türk sultanı Gazneli Mahmut’un (971-1030) sarayın da bulunmuş, sultanın kendisine bağladığı maaşı beğenmeyerek sarayı terk etmiştir. Firdevsi, Türklere karşı olumsuz düşüncelere sahipti, “Türk ve Arap kökenli köylülerin, Fars köylüsüyle birlikte yaşaması ve çalışması Fars köylüsünü bozduğunu” 11.Yüzyılda yazacak kadar ileri gitmiş ve Türklerden haz etmediğini göstermiştir. Firdevsi gibi Farslıların çok beğendiği ve milli şair olarak gördüğü birisinin bu tavrı, sonra ki Fars nesillerini, Türkler aleyhinde olumsuz yönde etkilemiş ve kötü örnek olmuştur. Bu konuda sadece Firdevsi değil çok sayıda Fars kökenli edebiyatçı, bilim insanı ve sanatçılar, Türk karşıtı motifler taşıyan eserler vererek İran da Türk karşıtlığını gelenekselleştirmiş ve yaygın bir hale getirmişlerdir. Farslılar da bu gün görülen Türk karşıtlığının tarihi geçmişine ait ibretlik ilginç bir olay da, İran’a kısa bir süre hakim olan Zendi hanedanlığı (1750-1794) döneminde 1770 yılında yaşanmıştır. İran da Türk Kacar hanedanının kurucusu ve İran da 1794-1925 yılları arasın da hükmeden Ağa Muhammed Han Kacar, henüz bir beylik iken, Zendiler tarafından zindana atılır. 1770 de İran da iktidarda olan Zendi hanedanı reisi ve İran Sultanı Kerim han, oğlu Muhammed Rahim Hanı ile, Türk Kacar hanedanı reisi, zindan da bulunan Ağa Muhammed Han’ın kız kardeşiyle evermek ister. Kız yaşadığı Kazvin’den, damadın yaşadığı Şiraz’a getirilir, ama damat adayının kız kardeşi ve İran Zendi Sultanı Kerim Han’ın kızı “Bir çapulcu Türk köylü kızı benim kardeşime layık değil, onu bir katırcıya verin” diyerek, bu evliliğe karşı çıkar. Türk kızı da veliaht yerine bir komutanla evlendirilir. Zindandan kurtulan Türk Kacar hanedanı reisi Ağa Muhammed Han (1742- 1797), İran’ı yöneten Zendi ailesini devirir ve 1794 de İran sultanı olur. Kız kardeşine yapılan hakareti unutmayan Ağa Muhammed Han hakareti yapan eski sultanın kızını kendi katırcısıyla evlendirir. Bu ilginç hikaye Türklerin, İran da ki hayatının, tarih boyu, çokta rahat olmadığını ve iki halk arasında ki didişmenin tarihsel zemininin olduğunu gösterir. Tarihte, Farslıların, Türklere karşı olumsuz yaklaşımlarını gösteren çok sayıda olay ve hikaye mevcuttur, ancak konuyu anlamamız bakımından birkaç tarihi örneği yeterli kabul ederek günümüzden de birkaç örnek verelim. Farsların, Türkleri aşağılayıcı ve tahkir edici davranışlarına benzer olayların dozunu artırarak günümüz de de devam etmesi daha da vahim bir durumdur. İran da yaşayan Türkler Farslıların esareti altın da veya sömürgesi durumunda değildir.

İran da yaşayan Türkler kendi toprakların da kendi ülkelerinde yaşamaktadırlar. İran topraklarını Türkler, Farslılardan fazla yönetmişlerdir. 2500 yıllık Fars tarihinin yaklaşık 1800 yılını Türk kökenli hanedanlar yönetmişlerdir. Üstelik İran da ki Türklerin soydaşları günümüz de, iki farklı komşu ülke de Türkiye ve Azerbaycan da daha çağdaş, daha modern ve daha fazla refah içinde yaşamaktadır. Türklerin tarihi başarıları ve günümüzde ki medeni ölçüleri Farslıların çok ilerisindedir. Dolaysıyla İran Türklerinin, bir soy kompleksine girmeleri mümkün değildir. Ancak şunu da kabul etmek gerekir ki Persliler bu bölgenin kadim halklarından birisi ve bu topraklar hep kendilerinin adını taşımıştır. M.Ö. 6. Yüzyıldan 1935 yılına kadar Pers veya Acem ismi kullanılmış ve 1935 yılından itibaren de İran ismi resmi olarak kullanılmaya başlanmıştır. İran ismi Perslilerin kökü olan Aryan ırkından gelmektedir. İran da yaşayan diğer milletleri dışlayan bir isimdir. 1979 İslam devriminden sonra dini yönetim, ülkenin ismini değiştirmeden “İran İslam Cumhuriyeti” olarak adlandırmıştır. İran da ki Türk karşıtlığının tarihi, sosyolojik ve ekonomik bir temeli yoktur. İran da ki Türkler tarihten kötü bir mirasla gelmemişlerdir. Sosyolojik olarak İran’ın diğer halklarından geri kalmış ve eziklikleri de yoktur. Bin sekiz yüz yıldır bu topraklarda yaşamaktadırlar. İran’ın askeri kademesinin yarıdan fazlası Türk kökenlidir. İran ekonomik hayatını Türkler tanzim ederler.

Farslılar, Türkleri aşağılamak için İran köy ve kasabalarında yaşayan, okuma yazma bilmeyen yoksul Türkleri öne çıkartarak bunlar üzerinden Türkleri örnekleyerek ve genelleştirerek aşağılamalarını argümanlaştırırlar. Oysaki İran köy ve kasabalarında yaşayan Fars kökenliler de okuma yazma bilmezler ve onlarda yoksul insanlardır. Aslında Farslılar millet olarak, Türkleri aşağılama ihtiyacı hissetmektedirler. Zira, kendi ülkesi saydıkları İran da kendi sayıları kadar Türk nüfusunun bulunmasının verdiği çaresizliklerini bir nevi beri taraf etme gayretidir. Bir üstünlük yaratma çabasıdır. İran da yaşayan Türklerin sıkıntı yaşamaları durumunda soydaşları olan Türkiye ve Azerbaycan dan gelecek yardımların bilincinin verdiği bir öfkenin tezahürüdür. Türkiye ve Azerbaycan’ın kendi içlerinde yaşayan Türkleri bahane ederek iç işlerine karışma ihtimalidir. Bir gün içinde ki Türklerin İran devletini eskiden olduğu gibi yönetme riskinin verdiği sıkıntıdır. Dıştan veya içten başlayacak bir hareketin Türklerde bağımsızlık veya soydaşları olan Türkiye veya Azerbaycan’la birleşme isteği sıkıntısıdır. Dolaysıyla Fars kökenlilerin Türkleri aşağılamalarının nedeni Türklerin aşağılık olduklarından değil Farslıların aşağılama ve Türkleri yenme güdüsünden ve ihtiyacından gelmektedir. Farslıların, Türkleri fiziki bir güçle yenmeleri mümkün olmadığına göre psikolojik, siyasi ve moral baskısı yaparak kendilerini üstün gösterme çabasıdır. Normal de ve bilimsel olarak üstün olan bir milletin üstünlüğünü gösteren alametleri olduğundan herkes o alametleri görür ve o milletin üstünlüğünü kabul eder. Üstün olduğunu göstermek için ayrıca uğraşmaz. Zaten bellidir ve gözükmektedir. Üstün medeniyet veya üstün kültür olmaz. Farklı medeniyet veya farklı kültürler olur. Ülkelerin ve halkların üstünlüğü daha ziyade insan hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü, özgürlük, ülkenin teknolojik seviyesi, halkın refahı ve mutluluğu, eşitlik, adalet, hayvan hakları ve çevreye saygı gibi faktörlere bağlıdır. Bir ülkenin şairlerinin, edebiyatçılarının ve romancılarının çokluğu o ülkeyi üstün kılmaz, sadece farklı ve zengin kılabilir, ancak Türklerin tarihinde ki bilim ve düşün adamlarının sayısı ve kalitesi Farslarınkinden az ve kalitesiz değildir.

Molla rejimi, İran da, belli bölgelerde yoğun olarak yaşayan Türk nüfusu dağıtmak ve Türk nüfusun hakimiyetini kırmak için bölgeler de sınır değişiklikleri gibi kaba ve irite edecek politikalar uygulamaktadır. Örneğin 1993 de Doğu Azerbaycan eyaletinde 35 bin km karelik gibi büyük bir toprağı ahalisiyle birlikte Erdebil eyaletine bağlamıştır. 1994 yılında, Kazvin valiliği Zencan eyaletinden kopartılmıştır. Bu tür nüfus ve toprak değişikliklerinin amacı Türk nüfusunun hakimiyetini bozmayı amaçlamaktadır. Hoy, Bender, Maregeh ve diğer birçok kentte bulunan Sünni Azerbaycanlılarla Şii Azerbaycanlılar arasına nifak sokma çalışmalarının varlığı Türkler tarafından hoş karşılanmamakta ve bunun hangi amaç taşıdığının fark ederek üzülmektedirler. İran devleti, Türklerin Türkiye ve Azerbaycan televizyonlarını izlemelerini yasak etmiş ve çatılarda ki antenleri polis gücüyle söktürmekte ve izleyenleri cezalandırmaktadır. Amaçları Türklük bilincinin oluşmaması ve Anadolu Türkçesinin öğrenilmesini önlemektir.

İran da sanıldığının aksine Türkler ve Farslar arasın da ortak yaşam kültürü oluşmamıştır. Tek ortak yanları İslam dini ve Şiiliktir. Ülke de ve hayatta çok az değer paylaşmaktadırlar. Birlikte yaşamalarına rağmen bütünleşememişlerdir. Bütünleşen toplumlarda birinin diğerine karşı aşağılayıcı tavrı ve geleneği olamaz. İran devleti azınlık deyince gayrı Müslümleri anlamaktadır. Ancak Müslümanlar içinde de etnik ayırım yapmaktadır. Bu durum hem devlette hem de Fars kökenliler de de mevcuttur. İran da yaşayan Türkler, Karabağ sorunun da, İran devletinin Ermenistan’ı desteklemesini kabullenemediler ve İran devletinin kendilerinin olmadığının farkına vardılar. İran da ki Farslar kadar etkin ve devlette güçlü olmadıklarını fark ettiler.   Yukarıda, Farslıların tarihte Türklere karşı kullandığı aşağılayıcı tavırlarını içeren birkaç örnek verdik. Farslılar bu tavırlarını yakın geçmişte ve günümüzde de sürdürmektedir. Birkaç örnekte günümüzden vererek Farslıların Türk karşıtlığı ve aşağılamasının devam ettiğini görebiliriz. Devletin, bu olumsuz tavırları tol ere ettiğini görmekteyiz, ancak ağır bir reaksiyon gelince karşı tavır aldığını aksi taktir de aşağılama hareketini özgürlükler çerçevesinde nitelendirerek geçiştirmeye çalışmaktadır. Bazı aşağılamalar, derinliği olan, planlı, programlı ve bir sistematik içerisinde yapılmaktadır. Türklere karşı, İran da bir aşağılama refleksi oluşmuştur.

1925 yılında iktidarı Türk Kacar ailesinden alan Pers kökenli Pehlevi ailesi, ülke de bir perslileştirme hareketi başlatmıştır. 2500 yıllık Pers hakimiyeti diye bir propaganda başlatarak ihtişamlı törenler ve reklamlar yaptı. Bütün dünyaya büyük millet ve büyük devlet imajı yaratmak istedi ve bunu da başardı. Ülke de yaşayan ve sayıca kabarık olan başta Türkler olmak üzere, Araplar, Kürtler ve diğer milletler yokmuş gibi davrandı. Oysaki Arap ve Türklerin tarihi de en az Pers tarihi kadar eski ve muhteşemdir. Şah Rıza Pehlevi, bunları yok saydı ve devletin her şeyini Farslılaştırdı. 1979 da gerçekleştirilen İslami devrimin din adamları da aynı politikayı, İslami ve Şiilik te katarak kutsallık görüntüsü verip fazlasıyla devam etti. Örneğin, İran cumhurbaşkanı Rafsancani, Fars dilini Müslüman dünyasının dili yapacağını, Hatemi ise İran’ın iki temelinin olduğunu birisinin İslam, ötekisinin ise Fars olduğunu söyleyerek, Farslılığı vurgulamış ve diğer halkları yok saymıştır.

İran İslam cumhuriyetinde aynen Pehlevi döneminde olduğu gibi resmi dili Farsçadır ve ülke nüfusunun % 60’nı oluşturan diğer azınlıkların dilinde eğitim yasaktır. Oysaki, İslam Cumhuriyeti Anayasasının 15. Maddesi azınlık dillerinde basın yayın ve eğitime izin vermektedir. Ancak pratikte İslami devlet yönetimi azınlık dillerinde eğitime izin vermemektedir. Dolaysıyla İran halkının yaklaşık yarısını oluşturan Türk kökenli halklara kendi dilinde eğitime izin vermemektedir. İslami devrimden birkaç ay sonra 1980 de yeni rejimin önemli makamı “Devrim Mahkemeleri Başkanı ve dönemin önemli isimlerinden Sadık Halhali yazdığı “Bahaneler düşmanın elinden alınmalı” adlı makalesinde dönemin en büyük din adamlarından olan Türk asıllı Ayetullah Şeriatmedari’yi SAVAK ( Şah dönemi İran İstihbarat örgütü) ajanı olarak göstermiş ve Türkler Tebriz de büyük protestolar yaparak devlet radyo ve televizyonunu basmışlar ve Halhali’yi kınamışlardır.

1995 yılın da İran devlet televizyonu kamuoyu araştırması yapma amacıyla, Türk mahallesinde oturmak ister misiniz, Türk ile evlenir misiniz, Türk ile aynı odayı paylaşır mısınız ve Türk ile arkadaş olur musunuz gibi aşağılayıcı sorular sormuş ve yine Tebriz de protestolara neden olmuştur.   İran da sadece Türklere değil aynı zaman da diğer etnik grupları da aşağılayan davranışlar da vardır. Örneğin Glekler ile ilgili aşağılayıcı fıkralar anlatılmaktadır. Ocak 2015 yılın da gösterime giren “İmam Ali” filmi ve televizyon dizisi Hz. Muhammedin yüzünün gösterilmesi Sünni Müslümanların çoğunlukta olduğu Kürdistan ve Belucistan da yoğun protesto gösterilerine neden olmuştur. Arap kökenlilerin yaşadığı Huzistan bölgesinde de sık bir şekilde Fars ırkçılığının neden olduğu çok sayıda olaylar cereyan etmiştir. Halkların kimlikleri üzerinden rencide edilmesi çok sık bir şekilde tekrarlanmaktadır bazen kimlik ve dinin karışımıyla yapılan rencideler insanları daha da öfkelendirmektedir. Örneğin İran da oynan çeşitli dini ve mezhepsel tiyatro ve temsiller de İmam Hüseyin ve arkadaşları temiz ve düzgün Farsça konuşurken, düşmanları ve Şii inancın da kötülük sembolü olan Yezid, Harmala ve Şümür gibi figürler Farsçayı Türk aksanıyla konuşturarak Türkleri çirkinleştirmektedirler. Kitap ve karikatürler de, saygın Şii İmamlar Fars tipolojisine uygun yapılırken, Yezid ve Kafir tiplemeleri ise, Türk tipolojisine uygun yapılmaktadır.

2010 Nisan ayında Tahran da Firdevsi sinemasın da yapılan resmi bir törende Mahisifet adlı oyuncu Türkler hakkın da aşağılayıcı bir fıkra anlatınca töreni izleyen Türk kökenli gençler tarafından tartaklanmış ve bir skandala dönüşmüştür. Son yılların en kötü olayı ve en aşağılayıcı olaylarından birisi, 12 Mayıs 2006 tarihin de devlet gazetesi olan ”İran gazetesin” de çocuk özel sayısın da gazetenin yazarlarından birisi “ Hamam böceklerinin bizi böcekleştirmemesi için ne yapmalıyız” adlı yazısında çocuklara hamam böceğini yok etmenin sekiz yolu olduğu anlatılmaktadır. Çocukların daha iyi anlamaları için sekiz yolu sekiz farklı karikatürle göstermektedir. Karikatürlerden bir tanesin de ki hamam böceği Türkçe konuşmaktadır. Burada Türkçe konuşturulan hamam böceği Türk kökenlileri aşağılama amacı taşıdığı algısı yaratmıştır. Aynı gazete ve aynı yazar iki gün sonra “Cengiz ölüyor” başlıklı bir yazı daha kaleme alarak Türkleri tekrar aşağılamıştır. Bunun üzerine Türk kökenli üniversite öğrencileri Tebriz başta olmak üzere birçok kentte protesto yapılmış, ve 22 Mayıs 2006 tarihin de 25 kentte adeta isyanı andıran büyük halk kitlelerinin de katıldığı protesto gösterileri olmuş, çıkan olaylar da 50 kişi hayatını kaybetmiş ve yüzlerce yaralı ve 21 bin kişi göz altına alınmıştır. Bu olay 1979 da İslami devrim gösterilerinden sonra yapılan en büyük halk gösterisi olarak kayıtlara geçmiştir. Bu protesto yürüyüşünde kullanılan çok sayıda slogan bugün yapılan bütün protestolarda kullanılmaya devam etmektedir. “ Haray, Haray Men Türkem”, “Türk’e karşı ırkçılığa hayır ve “Türk’ün dili ölen değil, Fars diline dönen değil.” Sloganları klasikleşerek her gösteride kullanılır hale gelmiştir. Bu gösterilerin bu kadar büyük olmasının tek nedeni karikatür krizi değildir, şüphesiz yılların öfke birikimi, bu olayın tetiklemesin de önemli rol oynamıştır.

Son olarak, birkaç ay önce 8 Kasım 2015 tarihin de İran devlet televizyonun da yayınlanan Fitile adlı bir çocuk programı skandalıdır, bir baba-oğul bir otele gider ve resepsiyon görevlisine Türkçe olarak, otelin koktuğunu söyler, resepsiyonist de cevabi olarak, otelin değil kendi ağızlarının koktuğunu belirtir ve baba – oğulun dişlerini tuvalet fırçasıyla temizlediğini ima eder. Bu konuşmanın televizyonda yayınlanmasından sonra Türklerin yoğun olarak yaşadığı Tebriz de Türkler sokağa çıkar ve “Azerbaycan yıkılmaz, Türk’ün beli bükülmez” gibi kimliklerini öne çıkartan sloganlarla Farslıların ve devlet televizyonunun ırkçı ve aşağılayıcı davranışı protesto etmişlerdir. Bu tür hakaretamiz davranışlar Türk kökenliler de milli kimlik refleksi oluşturmaktadır. Her çirkin olayda ise bu refleksi tekrar etme alışkanlığı oluşmaktadır. Örneğin Tebriz’in “Traktor Sazi Futbol Takımı” Türklerin, Türklük sembol olayı haline gelmiş ve her hafta maçlarında taraftarlar, Türklüğün sembollerinden olan Kurt başı işareti yaparak kendilerini ifade etmektedirler.

Yukarı da verdiğimiz çirkin örnekler, Türk soylu İran vatandaşlarına yapılan hakaret ve aşağılamaların son derece üzücü olduğunu ama bununla birlikte, bu saldırılar, Türklerin aralarında ki bağı güçlendirmekte ve içinde bulundukları ülke halkı tarafında nasıl görüldüklerini anlamalarını sağlamaktadır. Türklerin oturduğu bölgeler yatırım almayan, sanayisi bulunmayan, tarıma elverişli topraklar olmasına rağmen yeteri kadar yağmur almadığı için tarım faaliyetleri de yeterli olmayan yoksul bölgelerdir. Devletin asıl sahiplerinin kendileri olduğu düşüncesiyle hareket eden Farslılar kendilerine büyük tehlike olarak gördükleri Türk kökenli yurttaşların, eğitimsiz, cahil, görgüsüz ve hatta düşük zekalı aptallar olarak gösterip aşağılamaktadır. Küçültücü, fıkralar ve hikayeler uydurmaktadırlar.

Bu durum ülkenin nüfusunun önemli bir kısmını oluşturan iki halk arasında soğukluk yaratmakta ve devlete karşı güveni azaltmaktadır. Türkiye ve Azerbaycan cumhuriyeti, İran da ki soydaşlarıyla yeteri kadar ilgilenmemekte ve bunları İran devletine karşı kullanmamaktadır. Çekinceleri İran’ın iç işlerine karışmamaktır. Eğer otuz beş milyon Fars Türkiye veya Azerbaycan da yaşasaydı, İran devleti Türkiye ve Azerbaycan’a karşı nasıl davranırdı bunu düşünmekte yarar var.

 

KAYNAKLAR Alan Salehzadeh, “Iran’s Domestic and Foreign Policies”, National Defense University Departmaen of Strategic and Defence Studies, Series 4, Working Papers, No. 49, 2013. Asher Susser, “Iran and the Arabs: The Historical Shift in the Balance of Power”, Strategic Assessment, Vol. 18, No. 3, October 2015,    Cemil Doğaç İpek, “Güney Azerbaycan Türklerinde Kimlik Sorunu”, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, XII/1, Yaz 2012, s.281. Gerhard Doerfer, “İran’da Türkler”, 23 Kasım 1987 günü Türk Dil Kurumunda yapılan konuşma., Türk Dili, TDK Yay., Sayı: 431, Kasım 1987.l İbrahim el Marash, “Şii Hilali Miti’ni İnşa Etmek: İran Devriminden 2003 Irak Savaşı’na”, Avrasya Dosyası, C. 13, S. 3, 2007,   İzzetullah İzzeti, İran ve Bölge Jeopolitiği, Hakkı Uygur (çev.), İstanbul: Küre Yayınları, 2005.  Karim Asghari, “Küreselleşme Bağlamında Çok Kültürlü ve Çok Etnikli Toplumların Ulus-Devletleşme Süreçleri: Güney Azerbaycan Örneği”, Avrasya Strateji, C. 3, S.2, Güz 2014,   Kayhan Barzegar, “Iran and The Shiite Crescent: Myths and Realities”, Journal Article, Brown Journal of World Affairs, Vol. XV, Issue 1, Fall/Winter 2008,  Nevzat Özkan, Türk Dilinin Yurtları, Ankara, Akçağ Yayınları, 2003,   Stephan Kinzer, “Ezber Bozmak”, İran, Türkiye ve Amerika’nın Geleceği, Suhiye Gültekin (çev.), İstanbul: İletişim Yayınları, 2012,  Ş. A. Tagıyeva, (1991), “1978-79. “İller İran İngilabından Sonra Cenubi Azerbaycan’da Milli Hüguglar Uğrunda Mübarize”, Cenubi Azerbaycan Tarihi Meseleleri, Elm Neşriyat, Bakü,   William L. Cleaveland, Modern Ortadoğu Tarihi, Mehmet Harmancı (çev.), İstanbul: Agora Yayınları, 2008, s. 208-215.  Zeki Velidi Togan, Bugünkü Türk İli ve Türkistan ve Yakın Tarihi, Enderun Kitapevi, İstanbul 1981.

Yorum yazabilirsiniz