Türk Cumhuriyetlerinde Siyasal Yapı ve Kimlik Sorunu

Prof.Dr. Bilgehan Atsız Gökdağ

a. Türk Cumhuriyetlerinde Siyasal Yapı

Türk cumhuriyetlerinde siyasal parti­lerin kurumsal ve örgütsel açıdan taşıdıkları zayıflıklar, bu ülkelerde siyasal rekabetin yö­netsel kadrolar içinde yaşanan anlaşmazlık ve çatışmalar paralelinde şekillenmesine neden olmaktadır. Türk cumhuriyetlerinde siyasal hayatın daha çok yönetici seçkinler arasın­daki rekabetin bir türevi olarak şekillenmeye evrildiğini ve bunun siyasal partilerin ulusal düzeyde tabana sahip program partileri ola­bilmelerini önemli ölçüde sınırladığıdır. Bu durum siyasal rekabetin potansiyel bir istik­rarsızlık kaynağına dönüşmesine neden ol­makta ve ülke otoritelerinin siyasal reformlar konusunda daha ihtiyatlı bir tutum sergile­melerine yol açmaktadır.

Türk cumhuriyetlerinde siyasal ya­pılanmada bölgesel ittifakların yadsınamaz bir önemi bulunmaktadır. Dolayısıyla Türk cumhuriyetlerinde siyasal liderler açısından, bölgesel ittifaklar arasındaki dengeler büyük önem taşımakta ve aynı zamanda ülke lider­leri için ortak bir ulusal kimlik oluşturulma­sına dönük politikaları zorunlu kılmaktadır. Bu duruma çok etnikli toplumsal yapı eklen­diğinde ulusal politikaların şekillendirilmesi daha da güçleşebilmektedir. Bu aşamadan sonra bu ülkelerin kendi sosyo-ekonomik dinamiklerinin siyasal hayata yansımasına fırsat tanıyacak bir parlamenter çoğulculuğu kurumsallaştırılmasının ve ulusal düzeyde örgütlü, kapsamlı programlara sahip siyasal partilerin sistem içinde yer bulabilmesinin sağlanması yönünde bu değişim sürecini des­teklemeleri gerekmektedir.

b. Türk Cumhuriyetlerinde Kimlik Sorunu

Çarlık ve Sovyet döneminde imal edilmeye çalışılan uluslar Türklükten koparılıp daha çok yaşadıkları coğrafi alanlar üzerinden tanımlanmıştır. Tarih yazımında da karşımıza çıkan bu durum Türkmenistan, Özbekistan hatta Azerbaycan gibi ülkelerde yaşayan Türkleri Baktriya, Alban gibi Türklük dışı unsurlara bağlamaya çalışırken Hun, Köktürk, Uygur kökenlerinden uzaklaştırmıştır. Kazakistan ve Kırgızistan’da tarih yazımı Türkiye ile daha uyumludur. Yeni Türk cumhuriyetlerinde; Özbek, Kazak, Kırgız, Türkmen ve Azerilik üzerin­den ulus inşa süreci devam ederken, Türk­lük gibi bir ortak kimlikten çok, kendi yerel ulusal kimliklerine öncelik verilmektedir. Orta Asya’nın ülkesel sınırları ve yerel kim­likler arasındaki uyumsuzluk, bütünleşme çabalarının önündeki zorluklardan biridir. Bu kimlikler arasındaki gevşek bağ, gerilim yaratmakta ve bazı sıkıntılar oluşturmak­tadır. Kırgızistan’da Kırgız ulusal kimliği ve vatandaşlık yerel Özbek, Kırgız ve Tacik kimlikleri ile bir arada varlığını sürdürmekte­dir. Ülkede Kırgız olarak adlandırılmamakla birlikte Kırgız vatandaşı olan diğer gruplar da bulunmaktadır. Tüm bölge ulusal sınırları kesen etnik grupların varlığıyla benzer şekil­de birbiriyle bağlantılıdır. Orada halklar bir arada yaşamış ve aynı mekânları ve şehirleri paylaşmıştır. Kırgızistan’da siyasi karışıklık varken bu Fergana Vadisi’ndeki Özbekler ve Kırgızlar arasında çatışmaya neden olmuştur. Orta Asya halkları arasında bir arada yaşama anlayışını teşvik etmek de öncelikli bir görev­dir. Kırgızistan gibi küçük bir ülkede 80’den fazla etnik ve kültürel kimlik bulunmaktadır ve bu kültürel kimlikler çeşitlilik, zenginlik ve güç kaynaklarıdır. Bu kimliklerin korunması bir ulus-devletin vatandaşlık kimliğine aykırı değildir. Bilakis, bir ulus-devletin kimliği ta­nımlanırken bu kimliklerin dikkate alınması gerekmektedir. Türklük, ulus üstü ortak kim­lik olarak benimsenmeli, böylelikle Kırgız-Özbek-Kazak kimlikleri üst Türklük kimliği­nin üyeleri olarak uzlaşıcı ve iş birliğini artırıcı bir görev üstlenmelidir. Türklük ağacı ulus üstü kimliği temsil ederken, onun dalları ulus devlet biçiminde yapılanan devlette Özbek, Kırgız, Kazak ulus kimliğinin adı olarak kul­lanılabilir. Azerbaycan, Türkmenistan ve Tür­kiye “Oğuz” ismi etrafında bütünleşmelidir. 300 milyonu aşkın nüfusa sahip Türk dün­yasında, Türkiye-Orta Asya ilişkileri, klasik devletlerarası ilişki değildir. Bizler, aynı kök­ten beslenen ağacın kollarıyız. İlişkilerimizin temelinde dostluk ve kardeşlik vardır. Aynı kültür dairesinin insanları olmamız, bizleri aynı yöne baktırmaktadır. İlişkilerimizi her alanda geliştirmemizde ortak menfaatlerimiz söz konusudur.

 

Yazar hakkında

Prof. Dr. Bilgehan Atsız Gökdağ

Prof.Dr. Bilgehan Atsız Gökdağ, 1963 yılında Giresun’da doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini memleketinde tamamladı. 1985 yılında Atatürk Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu. 1989’da Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalında Prof. Dr. Tuncer Gülensoy’un danışmanlığında hazırladığı Atebetü’l-Hakayık Grameri başlıklı yüksek lisans tezini savunarak “bilim uzmanı” unvanını aldı.

Yorum yazabilirsiniz