Yaptırımlar ve Uluslararası İlişkiler – Yıldırım Tuğrul Türkeş

Son birkaç yıldır “yaptırım” uygulaması ile ceza verme veya caydırma politikası uluslararası ilişkilerde sıkça kullanılan bir enstrüman haline gelmiştir. Birleşmiş Milletler kuruluş tarihinden itibaren (24 Ekim 1945) soğuk savaş sonuna (1990 ) kadar resmî olarak iki kez yaptırım uygulama kararı almıştır. İki yaptırım kararı da insan haklarıyla ilgilidir. Birisi 1962-1994 arası Güney Afrika da siyah yurttaşlara karşı yapılan baskılar diğeri de yine ırkçı tutumundan dolayı Rodezya hükümetine karşı (1965-1979) uygulanan yaptırımdır. ABD ise, soğuk savaş döneminde, birçok ülkeye, Birleşmiş Milletlerden daha fazla yaptırım veya ambargo uygulamıştır. Birkaç önemli örnek verecek olursak, 1950 de Kuzey Kore’ye ağır insan hakları ihlali ve nükleer programı nedeniyle hala devam eden ağır ambargo uygulamalarıdır. 1958 de Küba’ya da aynı insan hakları ihlali gerekçeleriyle hala devam eden yaptırımları vardır. 1974 de Türkiye’ye Kıbrıs müdahalesi nedeniyle uyguladığı ambargo. 1979 da İran İslami devrim ve ABD elçiliği baskını nedeniyle uyguladığı ağır yaptırım. 1986 yılında ağır insan hakları ihlali nedeniyle Suriye’ye uygulanan ambargo. 1993 de Sudan’a Darfur savaşı ve terörü desteklemesinden dolayı ambargo uygulamıştır. Ancak soğuk savaş sonrası hem Birleşmiş Milletler hem de ABD yeni yaptırım kararları almış ve uygulamaya koymuştur. Örneğin BM Güvenlik Konseyi, 6 Ağustos 1990 da 661 sayılı kararıyla, Irak’ın Kuveyt’i işgali üzerine ekonomik yaptırım kararı almıştır. BM Güvenlik Konseyi 1990 sonrası çok sayıda yaptırım kararı almıştır. Örneğin, Somali, Afganistan, İran, Kongo, Yugoslavya, Libya vd.

ABD, 1990 sonrası BM’den bağımsız olarak kendisi de çok sayıda ambargo ve yaptırım kararı almıştır. Birkaç önemli örnek verecek olursak, 2006 da Kuzey Kore’ye nükleer çalışmaları ve ağır insan hakları ihlali, Rusya’ya Kırım olayları ve Kırım’ın ilhakı üzerine 2014 de uyguladığı yaptırımlar. İran’a nükleer çalışmalarından dolayı süreklilik arz eden ekonomik ve askeri yaptırımlar. Türkiye’ye Rusya dan S-400 füzesavar ve radar alımı nedeniyle ekonomik ve askeri yaptırımlar, Çin’e insan hakları ihlali dolaysıyla uyguladığı yaptırımlar gibi daha birçok yaptırım ve ambargo örneği vermek mümkündür. Bu konuya tersinden bakacak olursak, ABD’nin yaptığı insan hakları ihlalleri ve emperyalist politikalarını kim cezalandıracak. Örneğin ABD askerlerinin, Afganistan ve Orta Doğuda ne işi var ve bu askerlerin bu ülkeler de yaptıkları insan hakları ihlallerinin cezası niçin verilmiyor.

ABD ambargolarının bir mantığı varmış gibi gözükse de, aslında küçük bir dikkatle bakıldığın da samimi ve gerçekte insancıl olmadığı anlaşılır. Zira yakın müttefiki Suudi Arabistan, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi çok sayıda ABD müttefiki ülkeler dünya da en çok insan hakları ihlali yapan ülkeler olmasına rağmen niçin onlara yaptırım uygulamıyor. ABD gücünü kendi çıkarları için yasa ve etik dışı kullanmakta ve bunu da aklamak için insani gerekçelerle açıklamaya çalışmaktadır. Batı emperyalizmi 19.Yüzyıldan beri aynı kamuflaj politikasıyla günümüzde de devam etmektedir. 19.Yüzyılda batılılar Afrika veya Uzak Asya ülkelerine size medeniyet getireceğiz diye müdahale edip ülkeleri sömürgeleştirirlerdi, şimdi ise demokrasi getireceğiz bahanesini kullanmaktadır. Batı emperyalizmini en iyi açıklayan veciz sözlerden birisi Kenya’nın kurucu devlet başkanı Jomo Kenyata’nın sözüdür: Misyonerler Afrika ya geldiğinde bizim topraklarımız, onların İncilleri vardı. Dua edelim dediler, gözlerimizi kapattık, açtığımız da bizim incilimiz onların toprakları vardı. Soğuk savaş sonrası ABD ve batı, Dünya’yı kendi çıkarlarına uygun bir şekilde yönetmeye başladılar. Sovyetler Birliği ortadan kalkınca denge unsuru da ortadan kalkmıştır. ABD’nin çekineceği bir rakip kalmamıştır. Öyle ki, dünyanın sayılı güçlerinden olan Çin’in içişlerine karışacak kadar cesaretleri vardır. Hong Kong olayları dış destek olmadan bu kadar süre devam etmesi mümkün değildir. Dünya da barış, adalet ve eşit paylaşımın sağlanması için, batı emperyalizminin karşısında kararlı ve organize bir güç gereklidir. Aksi taktirde, batının güce ve kendi çıkarlarına dayalı adalet ve demokrasi bahanesi devam edecek ve dünya, batının yaptıkları hukuk ve etik dışı politikalarına maruz kalmaya devam edecektir.
Yıldırım Tuğrul Türkeş
TÜDEV Başkanı

Yazar hakkında

Yıldırım Tuğrul Türkeş

Türk ekonomist ve siyasetçi. Başbakan yardımcılığı görevini 2015-2017 yılları arasında sürdüren Türkeş, 28 Ağustos 2015 tarihinde Ahmet Davutoğlu tarafından kurulan Geçici Seçim Hükümeti'ne katılmıştır. Ardından Adalet ve Kalkınma Partisine katılarak Kasım 2015 Türkiye genel seçimlerinde AK Parti milletvekili olarak meclise girmiştir ve başbakan yardımcılığı görevine kurulan yeni hükûmette devam ettirmiştir. 2007 Türkiye genel seçimlerinden beri Ankara 1. bölge milletvekili olarak meclise girmiştir.

Yorum yazabilirsiniz